BİR GÖNÜL İNSANI
MUSTFA ÖZ HOCANIN ARDINDAN
Efedimiz Muhammed Mustafa (a.s)’ın peygamberlikle müşerref olduğu ilk ayetleri hatırlayacak olursak şöyle vahyetmişti Rabbimiz son elçisine “Yaratan Rabbinin adıyla oku. O insanı aşılanmış bir yumurtadan yarattı. Oku! Rabbin sınırsız ikram sahibidir. O öyle bir Rabdir ki, insana kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediğini öğretti.” (Alak1-5) Evet, yolunu şaşırmış ve cehalet girdabında boğulan kavminin haline dertlenen Mekkeli bu güzel ahlaklı gence, Yüce Allah kavminin düştüğü cehalet batağından çıkış yolunu gösteriyordu: Oku! Ancak bu okuma bir tarih kitabını, bir hikaye ya da romanı okumak değildi elbette. Okumaktan gaye insanın kendini bilmesi, kainatı anlaması ve nihayetinde tüm varlığın sahibi olan yaratanını tanımasıydı. Eğer okumak-ilim, şirkten tevhide, zulmden adalete, isyandan itaate ve bütün bunların neticesinde cennete götürüyorsa kıymetlidir. Yunus Emremiz ne güzel ifade eder şiirlerinde bunu; Okumaktan mana ne, kişi Hakkı bilmektir, Çün okudun bilmezsin, ha bir kuru emektir. Okudum bildim deme, çok taat kıldım deme, Eri hak bilmez isen, abes yere yelmektir."
Bu gün göklere uydu fırlatanlar, bir tuşla milyonları öldürecek teknolojiyi üretenler de okuyorlar ve bilgi sahibidirler doğrudur. Onların sahip olduğu bilgi hayatımızdaki bazı şeyleri de kolaylaştırıyor belki ancak verdiğinden çok daha fazla değeri de elimizden alıyor ne yazık ki. Misal arabayı veriyor ama onu çalıştıran petrol için yüzbinleri gözünü kırpmadan öldürüyor. İnterneti, televizyonu, telefonu veriyor ama bunlarla birlikte toplumun ahlaki değerlerini, kültürünü, hepsinden öte inancını elinden alıyor. Yani sahip oldukları bilgi veya bu bilgi sayesinde ürettikleri çoğu şey dünyaya zulüm, kan, göz yaşı ihraç ediyor ve tıpkı şeytanın yaptığı gibi toplumları inançlarından ahlaki değerlerinde ve adaletten uzaklaştırıyor.
Ancak bütün bu olumsuzlukları bertaraf etmek yada etkisini en aza indirmek için dünyanın dört bir yanında çaba sarfeden, inançlarımıza, ahlakımıza ve değerlerimize yapılan saldırılara can siperane karşı duran ve bu değerleri yaşatmak için var gücüyle çalışan nice dava adamları, gönül insaları vardır. Benim için bu dava adamlarından ve gönül insanlarından biri de Avrupadaki birçok gurbetçi kardeşlerimizin sevgisine ve saygısına mazhar olan, İslam ve iman davasının yıllarca Avrupadaki yüküne omuz vermiş bir dava adamı ve gönül insanı Mustafa Öz hocamızdı. Şeyh Şaban-ı Veli, Aşıklı Sultan gibi nice Allah dostlarının medfun olduğu evliyalar diyarı Anadolunun güzel ve bereketli şehirlerinden biri olan Kastamonu’dan gelerek gurbetçi kardeşlerimize haldaş olmuş, onların dertleriyle dertlenmiş bir hak yolcusuydu Mustafa Öz hocamız. Bir traktör, birkaç dönüm tarla parsı veya çoluk çocuğuna alınteri ile kazandığı helal lokmayı yedirmek için 1960 yıllardan itibaren gurbet yollarına düşen vefakar ve cefakar Türk insanı için; 'Biz işçi istedik ama insanlar geldi.' diyen Avrupalı ilk anda anlamasa da gerçekten insandı gelenler. Doğal arak bir zaman sonra insanî olanı yani ailesini yanında isteyecekti gurbetçiler. Bu kez çoluk çocuk düşecekti gurbetin yollarına. Yeni evliliklere adım atılacak, düğünler dernekler kurulacak, kınalar, sünnetler olacak, emri hak vaki olup cenazeler kalkacaktı. İnançlı Türk milleti mekan bulamayınca kilisede bile olsa bayram namazı kılmak isteyecek, cumasız, camisiz müslüman olmaz deyip diyarı gurbette nice binaları Allah’ın yeryüzündeki evleri olan mescidlere dönüştüreceklerdi. Elbette ki garip kaldıkları bu diyarlarda gurbet insanı kendilerine manen destek olacak, gönüllerini ferahlatacak, nikahında dua edip, namazlarını kıldıracak, kürsülerden haramı helali anlatacak gönül erlerine ihtiyaç duyucaklardı. Mustafa Öz hocamız bu ihtiyaca cevap vermek için gurbete ilk koşanlardandı. Mevlütler, vaazlar onun ilmi ve sesi ile şenlenir. Düğünlerde, cenazelerde, sünnetlerde duasını almak için gözler onu arardı. Hac yolculuğuna çıkan, ya da izinde olan görevlilerin yokluğunda mihrap minber ve kürsü ona emanet edilirdi. Kürsüdeki vaazları, farsça okuduğu beyitleri ve anlattığı hoş menkıbeleri ile ayrı bir güzeldi. Hoşgörülü ve engin gönlü ile incinse de incitmeyen tevazu sahibi bir hizmet neferi, fedakarlığı, ağırbaşlılığı, sabrı, halim selim haliyle hem alim hem muallimdi Mustafa hoca.
Kırk yılı aşkın süredir Allah’ı, Peygamberi, Kur’an’ı öğrettiği binleri aşan talebeleri, yetiştirdiği öğrencileri ile çok büyük hizmetler yaptı Mustafa hocamız. Bir yerde dini mubini islama hizmet varsa, okutulacak talebe varsa mesafeler, yorgunluk, hastalık ortadan kalkıyordu hocamız için. Yaptığı hizmet ve fedakarlıkların sayısı çok fazladır elbette ancak beş yıl boyunca, ilerlemiş yaşına rağmen her hafta üşenmeden, bıkmadan kilometrelerce öteden tramvay ile gelerek Kur’an derslerinde bizlere destek olan hocamızın bu gayreti bize çok önemli bir örnekti. Onun lisanı hali bize ”in ecriye illâ alâ rabbi’l âlemin yani ben mükafatımı ancak Rabbimden umarım” ayetini hatırlatıyordu. Kısacası samimiyeti, sabrı, fedakarlığı, halim selim tavrıyla gerçekten kendime örnek aldığım nadide şahsiyetlerden biriydi Mustafa Öz hocam.
Bir alimi ve bir muallimi kaybetmenin hüznünü yaşarken, Kur’an’ın haber verdiği “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer 9), Allah'tan kulları arasında da ancak ilim sahipleri olanlar korkar.(Fâtır 28) ayetlerini düşünüyor ve onun ilminin gereğini yerine getirdiğine hüsnü şehadet ederek mükafata nail olmasını yüce rabbimden niyaz ediyorum. Tabi Allah Rasulü (s.a.v)’in güzel dudaklarından dökülen hadis-i şeriflerde ise: “Kim ilim öğrenmek için bir yol tutarsa, Allah da onu cennete giden yollardan birine dahil eder. Melekler, ilim öğrenmesinden hoşnut olarak o kimseyi korurlar. İlim öğrenen için göklerde ve yerde olanlar, hatta denizdeki canlılar bile istiğfar ederler. Âlimin ibadet edene üstünlüğü, dolunaylı gecede ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler, ne dinar ne de dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar. Kim ilme sahip çıkarsa, büyük bir nasip elde etmiş olur.”(Ebû Davûd, İlim 1 Tirmizî,İlim,19.) "Dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir. Sadece Allah'ı zikretmek ve O'na yaklaştıran şeylerle, ilim öğreten âlim ve öğrenmek isteyen öğrenci bundan müstesnadır."(Tirmizi, Zühd 14.) hadislerini hatırladığımda ise Mustafa Hocamın bir alim ve bir muallim yani bildiklerini öğreten bir öğretmen olarak bu güzel müjdelere nail olması için dua ediyorum. Mustafa Öz gibi değerli bir insandan emr-i hak gereği ayrılmanın hüznünü yaşasam da onun tanımakla da bahtiyar olduğumu ifade etmek isterim.
Allah sana rahmet etsin Mustafa hocam, kırk yılı gurbette olmak üzere elli yılı aşkın süredir dini mubin-i islam ve müslümanlara yaptığın hizmetleri Allah dergahı izzetinde kabul etsin, Rabbim hiçbir amelini ve dahi hizmetini zayi etmesin. Mekanın cennet, komşun nebiyi zişan olsun. Hak teala başta ailen olmak üzere tüm sevenlerine sabr-ı cemil lutfetsin.
02.05.2019
Erol KILIÇ
Muradiye Cami
Eski Din Görevlisi/
Derecik İlçe Müftüsü